“Belki hayat bir şeye başlama çağrısı yapıyordur. Var oluşun
evet ve hayırının uyandırdığı duygular, her türlü yolculuğa başlamak için iyi
bir nokta. Doğmak için doğru zamanı bekleyen bir canlı gibi kısıtlamalar da
kendinden başka bir şey olarak doğacağı anı bekliyor.
Güneş adillerin
üzerinde olduğu gibi adaletsizlerin üzerinde de ışır. Sevinç bize dışarıdan
verilmez. Birini ancak dışından topladığı sesler kurtarabilir. Henüz
hiçbirimizin burada olmadığı bir zaman vardı. Kozmik başlangıç. Ama insanlar gerçek ve doğrunun ne olduğunu
bilemiyor, sadece her yeni durumda ne olmaları gerektiğine karar verebiliyor.
Hatırlanamayacak
kadar acı veren şeyler var. Çocukluk gibi. Dolmak isteyen daireler var. Bir
bardak su almak için ayağa kalkan biri pencerenin önünden geçtiğinde ışıkta
hızla dağılan toz zerrecikleri var.
Zamanın başlangıcında
içimize bir yaratılış fikri mi yerleştirildi. Neye dönüşeceğimizi bizi
yoğururken ellerinde bilen bir çömlekçi tarafından.
Affetmek yakıcı bir
şeydir, ateşle çalışır. Artık ihtiyaç duymadığım şeyleri yakar. İnsan ancak
artık ihtiyaç duymadığı şeyleri affedebilir. Lütuf nehri asla kurumaz derler.
Bu nehir asla kurumaz. Sanmam.
İçimden bir ses sana
ne verilirse verilsin yeterli olmayacak çünkü bütün bunları içine koyacağın bilinçle
şekillenmiş bir kabın yok diyor; her şey dağılıp dökülüyor. Aslında her
karşılaşmanın aynı zamanda bir yok olma demek olduğunu ben zaten biliyordum.
Kendimin başka bir versiyonunun daha yok olma anı. Deri değiştiren bir sürüngen
gibi ayrılırken içimden yeni bir şey çıkıyor, yaşamaya bununla devam ediyordum.
Aslında bu herkes için de böyle.
Bir zaman açılmaya
davet edilmiş bir şey şimdi neden kapansın? Çünkü hayat bunu gerektiriyor
derler. Bir kapının aniden açılması, durgun bir merkezden daireye doğru yavaşça
açılma, yara dokusunun kapanması, isteksiz ve eksik taraflarını onurlandırmak
için işleyen sallantılar ve dönemeçler. Uçurumun tavanı. Eninde sonunda onu yok
edeceksem kendimi neden inşa edeyim? Kendimle ilgili daima yanlış şeyler
öğrendim. Benden öncekilerin sesini içimde taşıyarak. Tümüyle yeni bir bakma
yolu arayarak ve onu bulamadan. Baktığımda bakan neydi? Konuştuğumda konuşan,
yürüdüğümde yürüyen, sarıldığımda sarılan, ağladığımda ağlayan, yediğimde
yiyen, uyuduğumda uyuyan, uyandığımda uyanan? Bende kendini arayan neydi? Böyle
böyle bir şey yapmaktan korkar hale geldim. Bazen bir gün her şeyi
anlayabileceğim düşüncesine kapılıyorum, her şeyi, hem de en ince haliyle.
Olmanın yeni bir yolunu bulup sonra hemen unutuyorum. Bilme şeklim o kadar
hatalı ki bana hiçbir kılavuz, hiçbir kitap yardımcı olamıyor. "Geçmişi
unut. Yalnızca devam et." "Senin dediğin olsun. " "Işığı
değil gölgeyi takip ettin." "Geri dön. Geri ver. Bundan kimseye bahsetme."
Hayat uzun bir
başkalarının kavramlarıyla baş etme hikâyesi olmamalı. Olamaz. İçeride kalmam
söylendi. Kaldım. Kendimi daha önce geçtiğim yollarla dengeledim. Ben, şeyleri
başlatmakta mı, onları sonlandırmakta mı, yoksa sürdürmekte mi iyiyim? Bir
doğam var ve ben yaşarken kendini yaratan ikinci bir doğam daha. Hep içeride
kal diyen yolların sınırına yaklaştığımda bu defa göğsümde bir gücün harekete
geçmek için toplandığını duydum. Hiçbir şey yeterli değildi evet ama her şey
çok fazlaydı. Ne zaman bir şeyi görmek istesem, gözlerimi o şeyin bedenime yerleşmesi
için oyulmuş iki delik olarak kabul ettim. Etmeyen göremez. Ama ben sadece
gören değil izleyen de olmak istiyorum. Bir çocuk ya da hayvan değilsem
insanların gerçeği söylediğini nasıl bilebilirim? Gerçekten önemli olan nedir?
Sevgiyi anlamanın tek yolu sevmektir. Ölümü anlamanın tek
yolu ölmektir. Bu düşünce acı yaratıyorsa da acı, hissizlikten iyidir. Var
olmanın tadına ve bir yoluna bakmalı ama ona bağlanmamalı. Bütün izlenimlerden
kaçmalı. Geride herkesin hafızasında canlanacak zarif bir beden bırakmalı.
Kendinin fikrini, adının hatırasını. Hayatın çokluğu başımı döndürdü. Zirve ve
dip. Varoluşun sorun çözmek sokağı. Kaderin tamamlanması. Muhafız. Olaylar bana
hâkim oldu.
Derinleşen her şey dikkat gerektirir. Dostların seni yarı
yolda bırakabilir. Sütün İçinde süt, Suyun içinde su ve senin içinde sen
varsın. Her şey kendi armağanıyla geliyor, dolaşıyor, bakışıyor, gidiyor. Olan
oldu. Olanda hayır vardır derler. Sanmam. Tümüyle İnsan olmama yardım edecek
şeyleri nerede bulabilirim? Mutlaka yıpranmış olacaklar. Acının eşlik ettiği
derin sevgiye yani arzuya yaşama iştahına nüfuz edilmiş değil, olduğu yerde
duruyor o, kendinden başka şeylere hayat vererek, hızlandırarak. Yine de bir
şeyin yaşaması için illaki başka bir şeyin ölmesi mi gerekiyor. Bir kurtarıcıyı
bekleyebilmek için önce kendini inkâr etmelisin. Sonra ortadaki her şeyi
süpürecek ikinci bir rüzgâr gelir, toparlayarak süpürüp götürür. Güç yalnızca
gizlice kullanılırsa kendini gerçekleştirebilir. Hareket ederek nereye
varılabilir? Bu, yutulması zor bir ilaç. Yine de hatırlamaya, bilmeye, sevmeye
ve aramaya çalıştım. Birçok defa birçok şeyi, birçok yeri, birçok kişiyi bütün
ihtiyaçlarımın sığınağı sandım. Daima yanıldım. Saat bozuldu, makinist öldü.
Öyle olmalı çünkü zamanın dışına atıldım. Anlaşılmayacağını bile bile tonlarca
şey yaptım. Yollara çıktım, başkaları için yeni yollar hazırladım. Bıraktığımı
zannettiğim her şeye tekrar tekrar saplandım, yol üzerinde durmadan geriye
katlandım. Görünmez bir elin itmesiyle oldu bu.
Ama hiçbir şey tam olarak tekrar elde edilemez. Her
seferinde gizemli bir yan yol, yeni bir kapı belirir. Başlangıç ve son çok
önemlidir. Parlaklığının sınırına varan bir yıldız dönerek kendi içine çöker.
Kutlamalı. Rahatlamalı. Teslim olmalı. Nefesimin bedenine dokunan çok ince bir
zımparaya benzediğini söylemiştin. "İstersen cila bezi de
diyebilirsin." Durmak ve yön değiştirmek için doğru zaman geldi. Ritme
geri dönüyorum. Başkalarının odalarını temizlemekten usandım. Ateşi
izleyeceğim. Ve küllere üfleyeceğim. Gerekirse kederleneceğim. Merhamet ve
tesellinin kaynağına doğru yürüyeceğim. Başka bir oyuna, başka bir odaya, başka
bir yere gideceğim. Köklerimi yerinden söküp saplarımı etrafa serpeceğim. Yeni
bir yer inşa edeceğim. Tüm borçluların borçlarını sileceğim, yeryüzünün bütün
topraklarını pay edeceğim, herkesi akşam yemeğe davet edeceğim. Hayata katılmam
talep ediliyor. Bir dairede diğerleriyle biz araya gelmem isteniyor. Ama bana
söyleyebilir misin bunun ne yararı var? Bir şey gerçekten değişebilir mi?
Hatırlıyorum, kalp genişledikçe hayatın bahçesi de
çiçekleniyordu. Aynı anda sayısız büyüme küçülme, azalma artma, çiçeklenme,
çürüme. Baş döndürücü bir başlama hevesi. Asla kolay olmadı. Dayanıklılık
gerek. Sebat şart. İnsan hayatı boyunca sadece acıyı ve kaybı yaşar. Direnmek
kalbin içinde çelişkiler yaratır. Şu anda her şey bana parlak, canlı ve zeki
görünüyor. Galiba her şey evrenin başlangıcında da tıpkı böyleydi. Daralma.
Açılma. Parlama.
Göçebe yaşantısına dönemem. Dönemeyiz. Yanlışsız bir biçimde
var olmayı bilmiyorum. Hayat beni devam etmeye çağırıyor. Bildiğim tek biçimde
devam edeceğim. Tamam. Ben, üzüntüden kaçmayı seçiyorum.
N.”
Bu yazı intihar mektuplarının o kasvetli havasının aksine son derece öz farkındalıkla dolu bir yeniden doğuş seremonisi aslında. Kendinin farkında ve artık ne yapamayacağına karar vermiş bir insanın mektubu. Varoluşunu çeşitli sorularla en sona anına kadar sorgulayan, cevaplar bulamasa da vazgeçişin tatlı huzuruna eren son derece narin bir ruh. İlk okuduğumda bunun intihar mektubu olduğunu kavrayamamıştım çünkü sebebini anlayamadığım bir şekilde yaşam dolu ve gerçeklerle bezeliydi. Ne yazık ki gerçekler her ruha eşit hissettiremediğinden ve hassas kalplerin en büyük düşmanı olduğundan dayanılamaz bir ağrıya dönüşebiliyor. Bu ağrıya dayanabilenler, dayanamayanlar ve dayanabileceği halde bunu yapacak gücü kendinde bulamayanlar için nihan bu mektubu bıraktı.
Bu mektup kimileri için kasvetli ve son derce depresif olabilir. Ama içinde taşıdığı derin anlamlara bakılacak olursa çok da iyi bir ders veriyor. Yaşamaya farklı perspektiflerden bakıp analiz yapıyor. Bu analizin sonucunda Nihan bir sonuca erişti ve unutulamayacak bir kitap karakteri olarak adını sonsuza yazmaya karar verdi.
Bu mektupta kendinden bir şey bulabilenlere ve Nihan’a….