Translate

yazmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2024 Perşembe

Adı:Kadın Öykü Seçkisi

 

"Adı: Kadın Öykü Seçkisi"
 Bu öykü seçkisine katılırken kazanabileceğime dair bir ümidim yoktu. Şansımı denemek istedim. İyi ki de denedim. Hayranı olduğum pek çok kadınla tanışma fırsatı buldum böylece. Kadınlara yazma ve sesini duyurma imkanı veren ve çocukluğumdan beri okuduğum Nazlı eray, Gülten dayıoğlu. Buket uzuner gibi isimlerle aynı kitapta olmamı sağlayan bu projeye ve Ayrıkotu kitaba çok teşekkür ediyorum. Pek çok şeyin ilkini yaşadım bu kitapta. Kalpleri birbirinden güzel kız kardeşler edindim. Tam ağlayacakken tutulan elin sıcaklığını hissettim. Lansmana kadar hiç tanışmıyorduk belki ama derdi ortak olan bütün kadınlar olarak birbirimizi çok iyi anladık.8 Mart'ta yüzümde kocaman bir gülümsemeyle dolandım İstanbul sokaklarını.
 Kadınlar günümüzün en güzel hediyesi bu kitabın gelirlerinin Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'na bağışlanması oldu. Tüm kadınlar için bir temsil niteliğinde bu kitap .Gücümüzün, ufkumuzun ve neşemizin her geçen gün artacağının bir kanıtı. Beni bu seçkiye girmeye layık gören tüm jürilerimize ve seçkide yer alan diğer tüm kadınlara, Emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ediyorum.
Etiketlere ve metalaştırmalara maruz kalmadan eşit ve özgür bir dünyada yaşayabilme ümidiyle.💜

"Adı: Kadın Öykü Seçkisi " Kitabımız tüm kitapçılarda raflarda. Aldığınız kitabın geliri Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'na bağışlanacaktır. Böyle güzel bir amaçla  çıkmış kitabımıza ve kadınlara destek olmak için kitabımızı satın alıp daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. Siz de kadınlara umut olun. Hep birlikte güçlenelim.😇

Online sipariş için aşağıdaki bağlantılara tıklayabilirsiniz.

ayrikotukitap
dr

16 Temmuz 2022 Cumartesi

MUTLU ÇİKOLATALAR

 

 Mutluluk, TDK’de “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlanıyor. Mutluluk aynı zamanda göreceli bir kavram. Sizin mutluluk duyacağınız bir şeyden başkaları keyif duymayabilir.

 Mutlu olmanın da pek çok yolu vardır. Örneğin; endorfin ve serotonin hormonu salgılanmasını sağlayan çikolatayı yiyerek mutlu olabilirsiniz. Sevdiklerinize de çikolata ikram ederek onların mutluluğunu paylaşıp siz de mutlu olabilirsiniz. Çikolatalar da mutlu mudurlar acaba? Bu tartışılır fakat çikolata mutluluğun temel bir simgesidir.


Çikolata dışında da mutlu olmanızın pek çok yolu vardır. Kendinize zaman ayırıp yaptığınız herhangi bir şey de sizi çok mutlu edecektir. Özenerek hazırladığınız bir yemek tabağı, saatlerce okuduğunuz bir kitap, uzun uğraşlar sonucu çizdiğiniz bir resim, dinlediğiniz bir şarkı, kendinizle çıktığınız bir yürüyüş ve daha pek çok şey size mutluluk getirecektir. Önemli olan ufacık şeylerden bile alabileceğimiz haz duygusunu bulmak ve bulduğumuz şeyin üzerine gitmektir. Bugün siz mutlu ve pozitif bir insan olduğunuzda çevrenizin de zamanla aynı ölçüde değiştiğini göreceksinizdir.

Günlük hayatın keşmekeşi sırasında unuttuğunuz ve aslında büyük bir şükür sebebi olan şeylerin farkına varın. Büyük mutlulukların ufacık şeylerin ardında olduğunu ve ulaşmanın hiç de zor olmadığını bilin. Kendinize zaman ayırıp sizi ne mutlu eder bunu öğrenin. Size göre olan mutluluğu bulun ve keyfini çıkarın. İşte o zaman hayat size hiç beklemediğiniz anda bir kutu çikolata bahşedecektir. Afiyet olsun🙂

 


17 Haziran 2022 Cuma

MARY - EFES'E YOLCULUK-

 

 Hz. İsa’nın göğe yükselmesinden sonra Meryem ana Efes’e doğru zorlu bir yolculuğa çıkar. Bundan tam iki bin yıl sonra Mary adında bir azize altı yaşındaki lösemili oğluyla birlikte aynı yolculuğa çıkacaktır. Şifalı suyu aramaya çıktıkları bu mucizevi yolculukta her an yüreğiniz ağzınızda ve akışın içinde sanki sizde varmışsınız gibi hissedeceksiniz. Bin yıl önceki tarihsel gerçeklerin günümüz kurgusuyla çok iyi bir şekilde birleştirilmiş halini okuyacaksınız.

  Mary, kendisinin bir azize olduğunun farkında değildir. Bir gün hastanedeki oğlunun başında beklerken uyuyakalır. Rüyasında Meryem anayı ve Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Yuhannayı görür. Bu rüyaların ardından gelişen olaylar sonucu Mary kendisinin seçilmiş biri olduğunu öğrenir. Gördüğü rüyalardan yola çıkarak şifalı suya oğlunu götürmek için Türkiye’ye gitmeye karar verir. Oğlunun doktorunu da alıp Türkiye’ye Meryem ananın evine ve şifalı suya doğru yolculuğa çıkarlar. Mary’nin peşine onu öldürme göreviyle kardinalin adamları takılmıştır.

     Mary Türkiye’ye gelir gelmez şifalı suya gider ve elini keserek suyun altına tutar. Hiçbir iyileşme göremeyince suyun şifalı olmadığını anlayıp ümitsizliğe kapılır. Uzaktan olanı biteni izleyen Mengü kadın Mary’nin halini görüp onu hemen yakınlardaki evine götürür. Mary’nin dilini bilmediği için rehber Mustafa’yı çağırır.  Mengü kadın aslında doğaüstü güçlerle iletişime geçebilen birisidir ve Mary’nin neden buralara kadar geldiğini öğrenmiştir. Mary’nin uyumasını sağlayarak rüyalarındaki yolculuğunu tamamlamasını beklerler. Rüyasında iki bin yıl önce Meryem ananın yaşadıklarını tüm detaylarıyla gören Mary şifalı suyun gerçek yerini öğrendikten sonra uyanır. Oğlunu da alıp şifalı suya gider.

  Türkiye’nin önemli zenginliklerinden olan Efes, Laodikya, Hierapolis vb. nice güzelliklerden kitapta da detaylıca bahsediliyor. Hatta kitap bu muhteşem kurgunun ardında bu güzellikleri tanıtmak ve ülkemizdeki inanç turizmini geliştirmek adına yazılmış diyebiliriz. Gerçekten de tüm dünyanın görmesi gereken güzellikler bizim ülkemizdeyken en az ziyaret edilenler de yine bizim ülkemizde. Bu durumu değiştirmek adına, çevremizdeki olağanüstü tarihin ve bu güzelliklerin farkına varmak adına devrim niteliğinde bir kitap. Gözünüz gönlünüz açılacak ve hemen en yakınınızdaki tarihi bölgelere seyahat etmek isteyeceksiniz. Bu muhteşem kitaptan kimsenin mahrum kalmasını istemiyor ve tarihimize sahip çıkılması adına bende bu yazıyı yazarak ufak da olsa bir adım atmak istiyorum.  Aynı zamanda kitaba ulaşmak için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz. Şimdiden keyifli okumalar.

https://books.google.com.tr/books?id=2thaEAAAQBAJ&printsec=frontcover&hl=tr&source=gbs_ge_summary_r&cad=0#v=onepage&q&f=false

KİTABIN TANITIM VİDEOSU:

https://www.youtube.com/watch?v=lHSShguL0hY

2 Mart 2022 Çarşamba

SAHAFLIK KÜLTÜRÜ

 

 Sahaflar ikinci el ve eski kitapların alınıp satıldığı kitapçılardır.  Dilimize Arapça olan sahife kelimesinden geçmiştir.  14-15. Yüzyıllarda Bursa ve Edirne’de gelişmeye başlayan sahaflık İbrahim Müteferrika’nın matbaayı bulmasıyla taçlandırılmıştır. Kitapların basılmasıyla okurlar koleksiyon yapma imkanları bulmuştur. Yapılan bu koleksiyonlar zamanla okurun vefat etmesiyle sahaflara bağışlanmaya başlamıştır. Bağışlanan ve takas edilen ikinci el kitaplar, kâğıt toplayıcılarının buldukları romanlar, sahafların genellikle kitaplarını temin etme yollarıdır. Günümüz sahafları test kitapları, posterler, plaklar ve pullar gibi koleksiyonluk ürünler satsalar bile sahaflığın eskiden beri süregelen kültüründe aslında eski kitapları satmak vardır. Günümüzde eski ve değerli kitapları talep eden olmadığı için -olsa da ekonomik anlamda gücü yetmediği için- sahaflar kiralarını ödeyebilmek ve geçinebilmek adına test kitapları ya da antika ürünler satmak durumunda kalıyorlar.

 Sahaflıkta ve okurlukta ortak olarak en zorlanılan yerlerden bir tanesi de ekonomidir. İnsanlar hayatlarını idame ettirebilmek için mesleklerinin kültürünü bozguna uğratmak zorunda kalıyorlarsa burada işçi sınıfının yapabileceği pek de bir şey görünmüyor. Sanatı ve zanaatı, mesleklerin özünü korumak için elini taşın altına koyacak eski kültürlere sahip çıkacak birileri ne yazık ki bulunmuyor.  Halbuki başka hayatların hikayelerini kendimizinkine eklememize yardımcı olan en kıymetli etken sahaflardır. Sahafların kendilerine has selüloz kokusu içeri girdiğiniz anda sizi başka diyarlara alır götürür.

 ‘Sahaf esnafı çoğunlukla yazma ve değerli kitap satan, derin kitap bilgisi ve ilmi olan, müşterisinin ihtiyacını gideren, ehline ehliyetle deva bulan bir ticaret erbabıdır’. Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak'ın bir sözü vardır. “Sahaflıkölenlerin kitaplarını alıpölecek olanlara satma sanatıdır.”  Ülkemizde pek çok yerde sahaflar çarşısı bulunmaktadır. İstanbul’da Beyazıt sahaflar çarşısı ve Beyoğlu Aslıhan çarşısı en bilinenleridir.  


 Son olarak araştırmalarım esnasında sahaflar belgeselinde duyduğum bir sözü paylaşmadan edemeyeceğim: “Kitabın üç büyük düşmanı vardır; ateş, su ve kadın.”  Bu sözün kullanılış biçiminde profesörlerin eve çok kitap aldıkları için eşlerinin kıskanmaları ve onlar öldükten sonra da kitapları hemen satmak istemeleri örnek olarak verilmiş. Her ne olursa olsun böylesine genel ve cinsiyetçi bir tanım çok yanlış. Okumayı seven, kitaplarda kendini bulan ve sahaf olan kadınlar da var. Örneğin İskenderiye kütüphanesinin yakılmasını önlemeye çalışan Hypatia bilge bir kadındı. Yani kadınlar kitapların düşmanı değil ancak dostu olabilirler.  Kitaplar söz konusu olduğu zaman kadınlar ve erkeklerin ayrımcılığa uğraması söz konusu bile olamaz. Kitap kendi bünyesinde cinsiyet barındırmaz.  

   Sahaflık kültürünü devam ettiren , Sorduğum bütün sorulara cevap veren ve her gittiğimde içten bir sıcaklıkla beni karşılayan Hakan Aktaş’a ve Serkan Aktaş’a teşekkürlerimle….

 

27 Haziran 2021 Pazar

YAZMAK YA DA YAZMAMAK !

 

   Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet'ten bir alıntıyı biraz da değiştirerek konuya giriş yapmak istedim. ”Yazmak ya da yazmamak işte bütün mesele bu!”  Duygu, düşünce , bilgi gibi oluşumların aktarılabileceği bir olanak aslında yazmak. Sosyal bir mecrada yayımlamak ya da kitap çıkartmak için yazmasanız bile-kendiniz için-  bir şeyler yazıyor olmak zihinsel bir terapidir.

 Peki bu terapiyi işkenceye çevirmeden yazmak mümkün müdür? Yazmak ne gibi bir işkenceye dönüşebilir ki diyorsanız, sanırım şöyle açıklanabilir: “ Yazdıklarım çok basit şeyler bunu herkes yazabilir, şu cümleyi eklemeyeyim yanlış yönlere çekilebilir .Ya yazdığım bir şey ileride iş hayatımda ya da herhangi bir alanda karşıma çıkarsa ve bu durum hayatımı olumsuz etkilerse vb. bir sürü kısıtlamayı zihin duvarlarınıza örerek kendinize bir otosansür koymuş oluyorsunuz. Aslında yazsanız belki de ortaya harika cümleler çıkacak fakat kendinizi bu sebeplerden ötürü kısıtlıyorsunuz. Bir yandan da haklı olarak korkuyorsunuz çünkü söz uçacak ama yazı kalacak. Yani bir şekilde kendi düşüncelerinizi kalıcılaştırmış oluyorsunuz.

E şimdi ben bu bahsettiğim korkuları yaşamıyor muyum da blog yazmaya karar verdim? Aslında yaşıyordum ama kendimce bir şekilde göz ardı etmeyi-şimdilik- başardığımı düşünüyorum. Nasıl mı?    "Türkiye kitap okuma oranının dahi çok düşük olduğu bir ülkeyken kim benim blog yazılarımı okur ki? "Tohumunu toprağa atıyorsunuz ve köklenmesini bekliyorsunuz. Bu düşünce üzerine yıkılabileceğiniz kadar köklendiğinde de bir blog hesabı açıp istediklerinizi yazabiliyorsunuz. İşin şakası bir yana bu konuda daha çok yeniyim artılarını ve eksilerini yaşayarak öğreneceğim. Lise yıllarındaki amatör yarışma yazılarımı saymazsak şu ana kadar hiçbir yazdığım metni bir yerde paylaşmadım ve yayımlamadım. Konfor alanımın dışına çıkarak ve eleştirilere de açık olarak bu deneyimin içine bir dalış yapıyorum. Yazmaktan keyif aldığımı düşünürsek bu yeni yolculuğun da beni bir hayli keyiflendireceğini söyleyebiliriz. Tabi siz ne kadar keyif alırsınız bilemem. – siz demek de bir garip oldu ama alışırım zamanla- 



  Neden yazıyorsun? Niye blog hesabı açtın ? Diyecek olursanız annem için açtım. Yazdıklarımı okusun diye .Çünkü zaten annemden başka birinin – şans eseri tıklamadıysa tabi- benim yazdığım şeylere rast gelip okuyacağını düşünmüyorum. Kendim için yazıyorum, kendim için okuyorum. Çünkü seviyorum.

  Eğer sizin de yazmak hakkında bazı tereddütleriniz ve korkularınızı varsa işe hemen temiz bir sayfaya öncelikle kendiniz için sonra da belki profesyonel anlamda bir şeyler yazarak başlayın. Nasıl olsa Türkiye’de yaşıyoruz.  Eğer popüler bir yazar olmak gibi bir niyetiniz yoksa ve şansınız yaver giderse yazdıklarınızı kimse okumayacaktır rahat olabilirsiniz.

O zaman hadi bakalım yazma serüvenimize başlayalım .  

Adı:Kadın Öykü Seçkisi

  "Adı: Kadın Öykü Seçkisi"  Bu öykü seçkisine katılırken kazanabileceğime dair bir ümidim yoktu. Şansımı denemek istedim. İy...