Sahaflar ikinci el ve eski kitapların alınıp satıldığı kitapçılardır.
Dilimize Arapça olan sahife kelimesinden
geçmiştir. 14-15. Yüzyıllarda Bursa ve Edirne’de
gelişmeye başlayan sahaflık İbrahim Müteferrika’nın matbaayı bulmasıyla taçlandırılmıştır.
Kitapların basılmasıyla okurlar koleksiyon yapma imkanları bulmuştur. Yapılan
bu koleksiyonlar zamanla okurun vefat etmesiyle sahaflara bağışlanmaya başlamıştır.
Bağışlanan ve takas edilen ikinci el kitaplar, kâğıt toplayıcılarının
buldukları romanlar, sahafların genellikle kitaplarını temin etme yollarıdır. Günümüz
sahafları test kitapları, posterler, plaklar ve pullar gibi koleksiyonluk
ürünler satsalar bile sahaflığın eskiden beri süregelen kültüründe aslında eski
kitapları satmak vardır. Günümüzde eski ve değerli kitapları talep eden
olmadığı için -olsa da ekonomik anlamda gücü yetmediği için- sahaflar
kiralarını ödeyebilmek ve geçinebilmek adına test kitapları ya da antika
ürünler satmak durumunda kalıyorlar.
Sahaflıkta ve
okurlukta ortak olarak en zorlanılan yerlerden bir tanesi de ekonomidir. İnsanlar
hayatlarını idame ettirebilmek için mesleklerinin kültürünü bozguna uğratmak
zorunda kalıyorlarsa burada işçi sınıfının yapabileceği pek de bir şey
görünmüyor. Sanatı, zanaatı ve mesleklerin özünü korumak için elini taşın
altına koyacak eski kültürlere sahip çıkacak birileri ne yazık ki bulunmuyor. Halbuki başka hayatların hikayelerini
kendimizinkine eklememize yardımcı olan en kıymetli etken sahaflardır. Sahafların
kendilerine has selüloz kokusu içeri girdiğiniz anda sizi başka diyarlara alır
götürür.
‘Sahaf esnafı çoğunlukla yazma ve değerli kitap satan,
derin kitap bilgisi ve ilmi olan, müşterisinin ihtiyacını gideren, ehline
ehliyetle deva bulan bir ticaret erbabıdır’. Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak'ın
bir sözü vardır. “Sahaflık, ölenlerin kitaplarını alıp, ölecek
olanlara satma sanatıdır.” Ülkemizde pek çok yerde sahaflar çarşısı
bulunmaktadır. İstanbul’da Beyazıt sahaflar çarşısı ve Beyoğlu Aslıhan çarşısı
en bilinenleridir.
Son olarak araştırmalarım
esnasında sahaflar belgeselinde duyduğum bir sözü paylaşmadan edemeyeceğim: “Kitabın
üç büyük düşmanı vardır; ateş, su ve kadın.” Bu sözün kullanılış biçiminde profesörlerin
eve çok kitap aldıkları için eşlerinin kıskanmaları ve onlar öldükten sonra da
kitapları hemen satmak istemeleri örnek olarak verilmiş. Her ne olursa olsun
böylesine genel ve cinsiyetçi bir tanım çok yanlış. Okumayı seven, kitaplarda
kendini bulan ve sahaflık yapan kadınlar da var. Örneğin İskenderiye kütüphanesinin
yakılmasını önlemeye çalışan Hypatia bilge bir kadındı. Yani kadınlar
kitapların düşmanı değil ancak dostu olabilirler. Kitaplar söz konusu olduğu zaman kadınlar ve
erkeklerin ayrımcılığa uğraması söz konusu bile olamaz. Kitap kendi bünyesinde
cinsiyet barındırmaz.
Sahaflık kültürünü devam ettiren , Sorduğum bütün sorulara cevap veren ve her gittiğimde içten bir sıcaklıkla beni karşılayan Hakan Aktaş’a
ve Serkan Aktaş’a teşekkürlerimle….