Frederic Gros’un
yazdığı bu kitap adeta yürüme eyleminin vücut bulmuş hali diyebilirim. Bu
iddialı söylemimde kitabı okuduğum zaman karantinada olmamın da büyük etkisi
olmuş olabilir. Zira kitap içinizde her şeyi bırakıp aniden çekip gitmek, hiç
bilmediğiniz yerlerde kilometrelerce yürümek ve çevredeki güzelliklerin
farkında olarak yürüme isteği uyandırıyor. Bu bağlamda gayet harekete geçirici
bir eser olduğu söylenilebilir.
Kitapta Nietzsche, Thoreau , Rousseau , Kerouac ve Gandhi gibi pek çok yazar ve düşünürün alıntıları da
var. Bu alıntılar sayesinde okumak daha da keyifli hale geliyor. Yazar yürümek
için özel ayakkabılara ve yürüyüş çubuklarına ihtiyaç olmadığını, tüm bunların
sadece kapitalizmin bir oyunu olduğunu savunuyor. Yani yürümek için kaliteli
ekipmanlara ihtiyacınız yok, ayaklarınız ve farkındalığınız olması harekete
geçmeniz için yeterli. Yazar bir noktada yiyecek içecek dışında sırt
çantalarına gereksiz bir sürü yük yüklenmesine de karşı çıkıyor. Zaten yürümek
belki de arınmak için çıktığınız yolculukta, sırtınıza fazladan yükleyeceğiniz
her ağırlığın yürüyüşü çileye döndürdüğüne ve amacından uzaklaştırdığına
inanıyor. Bu noktada da minimalizm’e vurgu yapıyor. Ne kadar az ve ihtiyaca
yönelik eşyanız olursa yürüyüşünüz de o kadar rahat geçecektir.
Kitapta bahsedilen
yürüyüş bir yere yetişmek için hızlı hızlı yürünen yolu değil; daha sakin,
etrafında olup bitenin farkına vararak, çevrendekilerden ve o andan keyif duyularak,
her ne olursa olsun mızmızlanmadan yapılan bir yürüyüşü anlatıyor. Ayaklarınız
ağrısa ve karnınız aç olsa bile bir şekilde huzur içinde yürümekten adeta bir
tefekkürden bahsediliyor. Yürümenin bir
spor değil, düşünmenin farklı bir biçimi olduğunu anlatıyor.
İyi yürüyüşler
diliyor ve altını çizdiğim birbirinden güzel alıntılar ile sizleri baş başa
bırakıyorum.
🚶
·
“İşleri yaratanın da yüklenenin de kendimiz
olduğunu gayet iyi anlayıp onlarla uğraşmaktan ve onlar tarafından alıkonmaktan
kurtulacağımız bir gün elbet gelecek. Çalışmak; birikim yapmak, hiçbir kariyer
fırsatını kaçırmamak için hep pusuda beklemek, bir mevkiye göz dikmek iş
yetiştirmek, rakipleri düşünüp endişelenmek. Bunu yap, şunu görmeye git,
öbürünü davet et: sosyal ilişkilerdeki baskılar, kültürel modalar, iş
yoğunluğu...Her zaman bir şeyler yapmak, peki ya “olmak?” Bunu sonraya
bırakırız çünkü hep daha iyisi, daha acili, daha öncelikli olanı vardır. Var
olmak yarına kadar bekleyebilir. Ancak yarın da öbür gün işlerini getirir.
Bitmeyen karanlık bir tünel. Ve buna yaşamak derler.”
· "İnsan kendini sevmeyi yeniden öğrenebilmek için
uzun mu uzun bir yol tepmelidir."
·
"Yola çıktığınızda hem kaygılı hem
neşelisinizdir. Kaygılısınızdır çünkü bir şeyleri bırakıp gidiyorsunuzdur. Öte
yandan geride bıraktıklarınız yüzünden neşelisinizdir; diğerleri kalırlar,
oldukları yere mıhlanmış, sıkışmış olarak."
·
"Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak
için oturmak nasıl da beyhudedir."
·
"Ve unutmayın, yürürken taktire şayan tek
şey gökyüzünün parlaklığı, manzaranın görkemidir. Yürümek spor değildir."
·
“Bir kez ayakları üzerine dikildi mi, olduğu
yerde kalamaz insan.”
· "Yürümek kendini bulmak değil, kendine yeniden
şekil vermek için imkân yaratmaktır."
· " Beden ezip geçtiği toprakta demlenir. Ve böylece
yavaş yavaş manzaranın içinde olmaktan çıkıp manzaranın kendisi olur."
·
“Maddi olan her şey aldatıcıdır, değişken ve
görecelidir, beden bir kılıftır, hakikatse ruhta, fikirde ve zihinde gizlidir.”
· " Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım."
· "Yürümek kenara çekilmektir: Çalışanların
kenarından, hız yapılan yolların kenarından, servet ve sefalet üretenlerin,
sömürenlerin, emekçilerin kenarından, kış güneşinin solgun yumuşaklığını ve
ilkbahar esintisinin tazeliğini hissetmekten daha önemli işleri olan ciddi insanların
kenarından uzaklaşmaktır."