Translate

22 Aralık 2021 Çarşamba

KAN BAĞIŞI DETAYLI ANLATIM (Blood donation)

 

  Kızılay; kan bağışı da dahil olmak üzere pek çok gönüllülük faaliyetlerini sürdüren bir kuruluştur. Kızılay hiçbir ayrım gözetmeksizin her canlının yardımına koşan, anlayışı, dostluğu ve saygıyı pekiştiren bir kurumdur.

 Bir önceki yazımda (https://karavandakikadin.blogspot.com/2021/12/bedava-soda-icmek-ister-misiniz.html) kan bağışının biraz daha vicdani ve duygusal bir yönünden bahsetmiştim. Bugün kan bağışı aşamalarını anlatıp biraz da olsa içinizdeki endişeleri silmek istiyorum. Korkulacak bir durum olmadığını göstermek için detaylı anlatım yapacağım. Bahsettiğim tüm bu detaylardan ve açıklamalardan sonra hala aklınızda bir soru işareti kaldıysa https://www.kanver.org/ adresine giderek bizzat Kızılay’ın kendi sitesinden bilgi alabilirsiniz.


  Öncelikle 18 yaş üstü, 65 yaş altı ve 50 kg üzerinde sağlıklı bir birey olduğunuzu varsayıyorum. Kendi rızanızla kan bağışı yapmak için herhangi bir kan alma birimine gidiyorsunuz. Kan bağış merkezimize tok karnına ve nüfus cüzdanınızla birlikte geliyorsunuz. Form doldurma alanına geçerek size özel bilgilerin bulunduğu kan bağışçı formunu dolduruyorsunuz. Formu eksiksiz bir şekilde doldurduktan sonra doktor muayenesi ve kan alımı için doktor ve hemşirelerimizin bulunduğu alana geçiyorsunuz. Bu alanda hemoglobin değeri, tansiyon ve ateş gibi vital ölçümleriniz yapılıyor. Doktor muayenesinden sonra eğer kan vermeye uygunsanız kan alımı için sedyelere geçiyorsunuz. Burada kolunuza bir turnike takılıyor ve dirsek çukurunuzdan damar yolu açılıyor. İlk önce test tüplerine daha sonra ana torbaya kan dolduruluyor.  480 ml kan torbaya dolduktan sonra damar yolunuz çıkarılıyor ve bölgeye bası uyguluyorsunuz. 5-10 dk. ikram ve istirahat alanlarımıza geçip dinleniyorsunuz. Bu esnada Kızılay maden suyu ve bisküvi ikram ediliyor. İşlemlerin tamamı bittikten sonra kendinizi iyi hissediyorsanız gidiyorsunuz. Verdiğiniz kan HIV, HEPATİT B-C, SFİLİZ ve kan grubu testlerine sokuluyor. Eğer herhangi bir sorun yoksa düzenli bağışçı olabiliyorsunuz. Erkekler 3 ayda bir, kadınlar 4 ayda bir kan bağışlayabiliyorlar.

Kan bağış işlemi tamamen bittikten sonra dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var. Örneğin; kan bağışından sonra 2 saat boyunca sigara içmemeniz gerekir. (baş dönmesi, mide bulantısı şikayeti yapabileceği için) bağış yaptığınız kolunuzla ağırlık kaldırmamanız gerekir. Bağıştan sonraki ilk dört saat boyunca bol sıvı almanız önerilir (alkol hariç). Spor faaliyetlerinize ara vermelisiniz. Aşırı sıcak ortamlarda bulunmayınız (hamam, sauna vb.) eğer pilot, ticari araç şoförü, tehlikeli madde operatörüyseniz kan bağışından sonra 24 saat işinize ara vermeniz gerekir. Herhangi bir baş dönmesi veya baygınlık belirtisi hissederseniz: bir yere uzanın veya başınızı iki dizinizin arasına alacak şekilde oturun.

Eğer artık Kızılay’a düzenli bağış yapmak isterseniz Kızılay size: 10 kez bağış yaptığınızda bronz madalya, 25 kez bağış yaptığınızda gümüş madalya, 35 kez bağış yaptığınızda altın madalya ve 45 kez bağış yaptığınızda plaket takdim ediyor. “14 Haziran dünya gönüllü kan bağışçıları Günü’nde madalya ve plaketleriniz veriliyor.

 Kan bağışı endişeleneceğiniz ve gözünüzde büyüteceğiniz bir şey değildir. Üstelik sadece 15 dakikanızı ayırarak tanımadığınız 3 kişinin hayatına dokunmak size tarif edilemez duygular ve deneyimler katacaktır. 


Kimler Kan Veremez?

  1. Hepatit B (Hiçbir zaman kan veremezler)
  2. Hepatit C (Hiçbir zaman kan veremezler)
  3. AIDS (Hiçbir zaman kan bağışı yapamazlar)
  4. Sıtma (Tedavinin sağlanmasından 3 yıl sonradan itibaren kan verebilirler)
  5. Frengi geçiren hastalar, iyileşmeden 1 yıl sonra kan verebilirler.

Tüberküloz ve Daha Pek Çok Hastalığı Bulunanlar

  1. Creutzfeldt-Jacob hastalığı olanlar, hiçbir zaman kan veremez.
  2. Chagas Hastalığı ( Alınan kan sadece fraksinasyon amaçlı kullanılabilir)
  3. Tüberküloz (Tedavinin sağlanmasından 5 yıl sonra kan verebilirler)
  4. Diabet (İlaç kullanmayan veya ilaç kullandığı halde, kan şekeri regüle edilmiş olanlar kan verebilir)
  5. Anemi (Anemi teşhisi konmuş kişiler kan bağışçısı olamazlar)
  6. Gebeler kan veremez. Doğum veya gebeliğin sonlan(dırıl)masından 6 hafta sonra kan verebilirler.
  7. Koroner kalp hastalığı, angina pektoris, ciddi kardiyak aritmi, serebrovasküler hastalıklar, arteriyal tromboz veya rekküren venöz trombozu olan kişiler kan veremezler.
  8. Allerji ( Astım hastaları kan veremez. Polen allerjisi olanlar ise, sadece allerjileri oldukları dönemde kan veremezler.)
  9. Otoimmün hastalığı olanlar kan veremezler.
  10. Kanama diatezi (Kanama eğilimi) olanlar ömür boyu kan veremezler.
  11. Bronşit (Kronik bronşit hastaları kan bağışı yapamaz)

Epilepsi gibi Sinirsel Hastalığı Bulunanlar

  1. Kronik nefrit ve pyelonefritli hastalar kan veremez. Akut glomerulonefrit geçirmiş olanlar ise, iyileşmeden 5 yıl sonra bağış yapabilir.
  2. Malign (Habis) hastalığı olanlar, gönüllü donör olarak kabul edilmezler.
  3. Brusella almış olanlar, tam iyileşmeyi takiben iki sene sonra kan bağışı gönüllüsü olabilirler.
  4. Epilepsi hastaları, kan veremezler.
  5. Osteomyelit geçirmiş hastalar, tam düzelmeden 5 yıl sonra kan verebilirler.
  6. Cerrahi: Büyük ameliyatlardan sonra 6 ay boyunca kan bağışı alınmaz.Mide rezeksiyonu geçirenler ise, hiçbir zaman donör olamazlar.
  7. Transfüzyon: Kan veya kan ürünü alan donörler, 1 yıl boyunca kan veremezler.
  8. Attenüe virus aşısı yapılmış olanlar 3 hafta kan veremez.( Su çiçeği, sarı humma, kızamık, kızamıkçık, oral polio, kabakulak)
  9. Ölü bakteri aşısı olanlar, 5 gün donör olamazlar.( Kolera, tifo, antrax)
  10. İnaktif virus aşısı ve toxoid alanlar ise 3 gün kan veremezler ( Polio-injeksiyon , influenza, rabies, difteri, tetanoz)

6 Aralık 2021 Pazartesi

BEDAVA SODA İÇMEK İSTER MİSİNİZ?

 

    KAN BAĞIŞI

 Toplumda Kızılay’ın ne olduğuyla ve kan bağışıyla ilgili genel olarak bir bilgi eksikliği mevcut. Bugün olabildiğince kan bağışını ve neden kan bağışının önemli olduğunu anlatacağım.

 Gönüllü olarak Kızılay’da çalışıyorum ve orada insanların bağış yapmasına teşvik amaçlı broşürler dağıtıyoruz.  Sokakta broşür dağıtırken insanların halinden ve tavrından pek çok şey öğrendik aslında. İnsanların 15 dakika bağış yapmaya vakitleri olmadığını, daha önemli işleri olduğunu, kanının sadece kendilerine ait olduğunu ve kendilerinden başka kimseyi düşünmediklerini öğrendik ve acı bir şekilde bunlara tanık olduk.  -Çoğu zaman “Kan bağışı yapmak ister misiniz?” yerine “Bedava maden suyu içmek ister misiniz” diye sorsak daha çok talep olabilir diye düşünüyoruz. -Tabii kan vermeyi çok istemelerine rağmen hastalıklarından ötürü veremeyen bir kesim de ne kadar üzgün olduklarını belirterek gidiyorlar. Hatta hiç unutmuyorum bir gün bir kadına broşür uzattığım esnada bana” ben zaten Kızılay’a yıllardır bağış yapıyordum, son bir yılda kendimi çok halsiz hissetmeye başlamıştım. Bunu Kızılay’daki doktorlara ve hemşirelere de söyledim. Hastanede detaylı bir tetkik sonrası kanser olduğumu öğrendim. Keşke kanser olmasam da bağış yapmaya devam edebilsem. Keşke insanlar bizim gibilerin de ihtiyacı olduğunu düşünüp bağış yapsalar” dedi.  Aynı gün yaşlı bir amca kanın da bağışlanabilir ve paylaşılabilir bir şey olduğunu ilk defa öğrendi. 

İnsanlar kendi başlarına gelinceye kadar kan bağışının neden önemli olduğunu fark etmiyorlar. Sıra kendilerine ya da yakınlarına geldiğinde kan bulmakta zorlanıldığında keşke ben de bu zamana kadar bağış yapsaydım diyorlar. Sağlığı elverişli olduğu halde hiç kan bağışı yapmamış olmanın pişmanlığını yaşıyorlar.  Bazen bağış yapmaya başlamaları için bir başlangıç olmuş oluyor, bazen de acı bir tecrübe…

Hala bağış yapabilme imkânınız varken, hastane koridorlarında çaresizce bekleyen siz veya yakınlarınız olmadan kendiniz ve başkaları için yeni bir adım atabilirsiniz. Çevrenizdekileri de bu konu hakkında bilinçlendirerek iyiliğin yayılmasını ve paylaşılmasını sağlayabilirsiniz. Her insan 15 dakikasını ayırıp 3 canı kurtarabilir.

Eğer 18 yaş üstünde ,65 yaş altında sağlıklı bir bireyseniz ve kanınızı ihtiyacı olan, hastanelerde yaşam savaşı veren insanlarla paylaşmak isterseniz, tamamen gönüllülük esasına dayanarak kan bağışı yapabilirsiniz. Her nerede olursanız olun KIZILAY HERYERDE.

 

22 Kasım 2021 Pazartesi

KURTLARLA KOŞAN KADINLAR

 


  Merhabalar. Bugün 25 yılda tamamlanmış bir psikanaliz kitabını anlatacağım. İçinde hem mitolojiyi hem de psikolojiyi barındıran,16 ayrı öyküden oluşan bir kitap. Bu 16 bölümü birbirinden bağımsız olarak da okuyabilirsiniz.

  Yazarın bütün bir kitap boyunca tatlı tatlı yüzümüze çarptığı şey aslında içimizde bir köşede saklanmış olan vahşi kadındır.’ Kurtlarla kadınlar arasında vahşilikleri, zarafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik(ruhsal) bir benzerlik vardır.’ der yazar. Kısaca kadın doğayla iç içe olduğunda kendi içindeki vahşi kadın arketipini bulma olanağına erişir. Kendisinin yapabileceklerini gören ve inanan kadının elinden kurtulamayacak hiçbir şey yoktur. Tıpkı kitabın başındaki kemiklere şarkı söyleyen kadın gibi. Bu kadın ‘la lobadır.’ Kemiklere şarkı söyleyen kurt kadındır.  Çölden topladığı kemikleri birleştirip onlara büyük bir ilgi ve özenle şarkı söyler. Bir gün neredeyse bir kurdun bütün iskeletini toparlamıştır ki kurt bir anda ete kemiğe bürünür. La Loba’nın gözleri önünde ormana doğru koşmaya başlar. Kurt ay ışığının altında koşarken anında çok güzel, upuzun saçları olan ve özgürce ufka doğru koşarak kahkahalar atan bir kadına dönüşür. Bu mitolojik kurt kadın öyküsü kitaptaki en etkileyici öykülerden sadece bir tanesi. Eğer diğer öyküleri de merak ediyorsanız, içinizdeki vahşi kadını aramaya çıkmak istiyorsanız kendinize verebileceğiniz en muhteşem hediye bu kitaptır. Annenize, ablanıza, teyzenize ya da evlenecek bir yakınınızın çeyizine de ideal bir hediye olacaktır.

 

 KİTAPTAN ALINTILAR:

 “Biz olmadan vahşi kadın ölür. Vahşi kadın olmadan da biz ölürüz. Gerçek hayat için her ikisi de yaşamalıdır.”

 “Psikanalitik öğüt mü istiyorsunuz? Gidin kemik toplayın.”

“Çocuklarını istismar eden ana babalara yalnızca "katı" denildiği; iliklerine kadar sömürülen kadınların ruhsal yaralanmalarına "sinir krizi" adı verildiği; sımsıkı korselere sokulan, sımsıkı gemlenen ve sımsıkı dizginlenen kız ve kadınların "edepli", "zarif" görüldüğü bir zamandı ve hayatın sayılı anlarında yakalarını kurtarmasını beceren diğer kadınlar ise "kötü" damgası yediler.”

"Kişinin istediği şeyleri araması asla bir hata değildir. Asla."

"Dibe vurmak, son derece acı verici olsa da aynı zamanda tohum ekmenin zeminidir."

"Her eylem, başka her şeyden önce, tini güçlendirmekle işe başlar."

“Eğer size bir ara meydan okuyan, işe yaramaz, şımarık, kurnaz, asi, itaatsiz, isyankâr denmişse, doğru yoldasınız. Vahşi kadın, yakınlardadır.”

                     

“Kadınlar yirmili yaşlarına gelmeden önce bin kez ölmüşlerdir. Şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları ve düşleri de vardır. Aksini söyleyen hala uykudadır.”

“"Günümüz kadını, bulanık bir etkinlikler yumağına dönüşmüş durumda, herkes için her şey olmaya koşullandırılmıştır."

"Kadınlar, gerektiğinde hapishane duvarlarına mavi gökyüzünün resmini çizebilirler."

"Güçlü olmak, kas geliştirip şişirmek anlamına gelmez. İnsanın, kaçmadan kendi tanrısallığıyla buluşması, kendi kafasına göre vahşi doğayla iç içe bir hayat yaşaması anlamına gelir. Öğrenebilmek, bildiklerimize katlanabilmek anlamına gelir. Dayanmak ve yaşamak anlamına gelir."


19 Eylül 2021 Pazar

KORSAN KİTAP

 

   Bu yazımda korsan kitap ve orijinal kitabı ayırt etme yollarını, korsan kitapların neden alınmaması gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Umarım bu konu hakkında bilgisi olmayan ya da bilgisi olup da dikkat etmeyenlere yardımcı olabilirim.

 Korsan olan her şeyde olduğu gibi korsan kitaplarda da çok büyük bir emek hırsızlığı var.  Yazarın, editörün, çevirmenin ve matbaada çalışan işçilerin kitap üzerinde verdiği emek hiçe sayılıyor.  Maalesef ki sahte bandroller ve bir fotokopi makinesiyle korsan kitap basımı oldukça kolay. Sahaflarda ve bazı internet sitelerinde de korsan kitap satışı bilinçsizce devam ediyor. Peki bu korsan kitap tuzağına düşmemek için ne yapmalıyız?

 Öncelikle bir kitabın korsan olup olmadığını kontrol etmenin aşamalarını anlatacağım. Şimdi elinize bir kitap alın ve kitabınızın arkasındaki bandrole dikkatlice bakın. Bandrolün üzerinde kitabın basım tarihi yazmalıdır. Kitabın ilk sayfasında baskı adedi ve basım tarihi bölümünde yazan tarihle bandrol üzerindeki  tarih aynı olmalıdır. ( bazı kitaplar- istisna olarak- bir yıl sonra basılmış gibi görünebilir. Bu yayınevinden kaynaklı bir durumdur.) Eğer bandrolle kitap üzerindeki tarih eşleşmiyorsa hemen korsan olduğunu söyleyemeyiz. Emin olmak için bir yöntem daha var. Bandrole zarar vermeden bir ucundan hafifçe kaldırarak çıkartmayı deneyin.   Eğer bandrol kitaptan çıkarken üzerinde gri parçalar bırakarak çıkıyorsa kitabınız orijinaldir. Fakat hiçbir iz bırakmadan kolay ve pürüzsüz bir şekilde çıkıyorsa elinizde korsan kitap tuttuğunuzu bilmelisiniz.  


     Korsan kitap çoğunlukla kendini belli eder. Kitabın kapak kalitesi, sayfaların kalitesi, yazı kalitesi, yamuk ve karışık baskı olup olmaması, beşinci sayfadan otuzuncu sayfaya atlaması ve fotokopi gibi görünmesi korsan bir kitabı ele verir. Piyasaya sürülen korsan kitapların ucuz olduğu için çok rağbet gördüğünü söyleyebiliriz. Ama bir kitabın ucuz olması korsan olduğu gerçeğini değiştirmez. Orijinal kitapların çok pahalı olduğunu söyleyip bilerek korsana yönelen veya bilmeden korsan kitap alanlar var. Maalesef ki orijinal kitapların çok pahalı olması üzücü bir durum. Okuma oranlarını da çok etkiliyor ama ucuz olduğu için korsan kitap almak yerine kütüphaneden ücretsiz okuyabilirsiniz ve paranızı da haksız bir kazanca vermemiş olursunuz. Korsan kitaplar ekonomik açıdan da pek çok sıkıntıya yol açıyor. Merdiven altı kitap basan yerler doğal olarak yayınevi ve yazarın ödediği vergiyi ödemiyorlar çünkü yasal olarak da bir kayıtları bulunmuyor. Siz korsan bir kitap aldığınızda ödediğiniz para yazara ve yayınevine bölüştürülmemiş oluyor. Bu durum da ekonomide bir açık yaratıyor.

 Bilinçli olup ödediğimiz paraların hak sahiplerine gidip gitmediğine yukarıda bahsettiğim yöntemlerle bakabilirsiniz. Kültürel üretimi desteklemek için korsan kitaba hayır!

KORSANA HAYIR!

25 Ağustos 2021 Çarşamba

Bir delinin hatıra defteri

 

 43 NİSAN 2000

 Yazı memuru olan Aksenti İvanoviç memur maaşıyla üzerine yeni bir palto bile alamamaktadır. İşyerindeki müdürünün kızına âşık olur fakat aşkına karşılık bulamaz. Kavuşamamakla birlikte bir de kendisini İspanya kralı zanneder. Aksenti İvanoviç içten içe delirmeye başlar. 

 Bu delilik Gogol'un kitaplarının sansür kurulundan geçebilmesinde büyük rol oynar. Çünkü Gogol kitaplarının alt metninde Rusya'nın memur-devlet ilişkisini ve ekonomisini gizliden gizliye eleştirir. Bu eleştiriyi bir delinin ağzından yapıyormuş gibi gösterdiği için kitapları günümüze kadar ulaşabilmiştir. Gogol'un yaptığı bu strateji o kadar dâhiyanedir ki o dönem yazarlarına ilham olur. Dostoyevski " Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık. " diye boşuna söylememiştir. 

                KİTAPTAN ALINTILAR:

  • " Çarpık bir buruna değil, sakat ve sahte bir ruha gülelim."
  • “Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Biraz zaman geçince bitmeye yüz tutar.”
  • " İnsanın her şeyden bezmesi modern bir hastalıktır."
  • “Bana göre, düşünceleri, duyguları ve izlenimleri başkalarıyla paylaşmak dünyadaki en büyük mutluluklardan biridir.”

TİYATRO (25.08.2021)


Erdal Beşikçioğlu'nun büyük bir emek vererek oynadığı tiyatroyu canlı izlemek unutulmazdı. Tek başına 75 dakika boyunca bir deliyi oynadı ve seyirciye de deliliğini hissettirdi. Sergilediği performanstan ötürü Erdal Beşikçioğlu'na ve büyük zorluklar altında yazdığı kitap için de Gogol'a saygılarımı sunuyorum.

(Burundan bu kadar çok bahsedilen kitapta ve tiyatroda, gösteri başlamadan yarım saat önce burnumun kanamasını da bir işaret olarak algılıyorum. Deliliğin tesadüf olmadığının bir işareti….)

 

30 Temmuz 2021 Cuma

OKUMAK!

 

   Okul dergisinin edebiyat bölümü için yazmış olduğum ‘Kitap okumak’ temalı yazıyı direkt burada da paylaşmak istemiştim. Fakat bir şeyler değiştirebileceğim zannıyla baskıcı bir şekilde o kadar çok vurgulamışım ve eleştirel yaklaşmışım ki o yazıyı beğenmediğim için bir yenisini daha kaleme alıyorum.

   Kitap okumak; at gözlüklerimizi çıkartıp ufkumuzu geliştirir. Zekayı kibarlaştırır ve bizi farklı diyarlara yolculuklara çıkartır. Kitap gözümüzle okuduğumuz zihnimizle de yönetmenliğini yaptığımız bir sinemadır , her kitap farklı senaryoda olsa dahi zihin onu yönetmesini bilir. Okuduğunuz eser teorik yada bilimsel bir kitap olabilir ama ilginizi çekiyorsa bundan keyif almamanız yada bir şeyler öğrenmemeniz mümkün değildir. Her kitap mutlaka size bir şeyler katacaktır. 


  Okumayı kitapla sınırlandırmamamız gerekir . gazete, makale, deneme ,dergi, senaryo, çizgi roman vb. yapıtlar okuma alanımızı zenginleştirirler. Zaten okumak başlı başına bir zenginliktir. Yaptığımız okumalarda güttüğümüz amaç da bir o kadar önemlidir. Bir şeyler öğrenmek ,kendimizi geliştirmek ya da kafa dağıtmak için okumalar yapılabilir. Her ne amaçla olursa olsun bir satır dahi bir şeyler okumak hayatınızda çok şey değiştirebilir. Hangi konulardan keyif aldığınızı bilirseniz okuma planınızı da o kadar keyifli hale getirirsiniz. Elinizden düşmeyecek, sürükleyici ve heyecanlı yapıtlar çoğunluğun tercihidir. Yok ben çoğunluğun içinde olmayayım kendi okuma stilimi oluşturayım diyorsanız -Allah kolaylık versin- klasiğinden modernine , edebiyatından kurgusuna kadar birçok farklı eser okuyup hangisinin sizi cezbettiğini bulmanız gerekir. Bu arayış esnasında zaman kayıpları, para kayıpları olabilir. Fakat zevk için harcadığınız paradan kitaplar için de sarf etmeniz sizden bir şeyler götürmeyecektir . Ama dünya üzerindeki yazılmış bütün kitapları okumaya ömrünüz ve paranız yetmeyeceği için bu konuda seçici olmanız gerekir. Kendinizi tanımanız bu noktada çok önemlidir.  Eğer tanıyamadığınızı düşündüğünüz ve kim olduğunuzu bilmediğiniz için okuma serüvenine atıldıysanız sevdiğiniz kişilerin, arkadaşlarınızın, sanatçıların önerdiği kitaplara göz atabilirsiniz. Neyin size hitap ettiğini kendiniz belirleyin ve herkesin önerisini de dikkate almayın. Çünkü kitap önermek bir noktada cinayete dönüşebiliyor.

 ( Ve son olarak da gelen tüm zamlara rağmen okuyun; kütüphaneden, internetten, sahaflardan veya arkadaşlarınızdan değiş tokuş yaparak okuyun, araştırın ve öğrenin.)

9 Temmuz 2021 Cuma

PEDOFİLİ DAVASI

 

  Bu yazıda biraz gergin olduğum için cümlelerimi tam toparlayamamış olabilirim şimdiden özür dilerim. Konu sadece elmalı davası değil tüm canlıların davası....

   Pedofili sadece söylemesi bile ağır olan bir şeyken o çocukların yaşadığı olayın ne kadar ağır olduğunu düşünemiyorum bile.  O çocukların yaşadığı travmayı unutamamasından , seslerini çıkaramamasından, kendi öz anne babasını dahi tehdit olarak algılamak zorunda kalmasından  dolayı üzülüyorum . Küçük yaşta omuzlarına yüklenen yüklerden ve belki birkaç psikoterapi seansından bir şeyler kalacak akıllarında. O zaman seslerini çıkaramadıkları için belki kendilerini suçlayacaklar. Belki akıllarına bile gelmeyecek onlara bunu yapanların asıl suçlular olduğu  .

(!)

Tabii ki doğruyu yanlışı öğretmesi gereken bazı ebeveynler kendi cinselliklerini tatmin etmek için çocuklarını kullanacaklar . 14 yaşındaki kızına tecavüz eden baba kızının doğurduğu kendi çocuğuna da tecavüz edecek. Tabii ki bir anne (!) kendi evlatlarını satıp üzerlerinden para kazanabilecek.  Ahırda eşeğe tecavüz eden bir amca tabii ki sokaktaki insanların etek boyuna laf edecek. Erkekler ağlamaz diyen delikanlı adam eşini evire çevire dövecek. Tabii ki kızının yanında boğazını kesecek. Bavula koyup çöpe atacak, tecavüz edip yakacak. Tabii ki istediğine ulaşamazsa yüzüne asit dökebilecek.  Tabii ki kıyıda köşede bir köpeğe tecavüz edebilecek. Tabii ki ahlak bekçiliği yapacak ama bacak arasını da düşünmeyi ihmal etmeyecek. Peki sonra ne olacak?
    

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovanlar bu iğrençlikleri yapanlara 9 ay ceza verecekler mi?
Ne zaman mahkemelerde değil de kitapçılarda indirim yapmaya başlayacaklar? Adalet arayışına çıkan insanların elinden tutup yol gösterecekler mi? - doğru yolu kendileri de biliyorlarsa -  tecavüze uğrayanın değil de onu yapanın arkasını arayacaklar mı?  Kedinin, köpeğin ya da diğer canlıların gece geç saatte dışarılarda olup olmadığını da soracaklar mı?
  Aile arasında olur böyle şeyler demeye hâlâ devam edecekler mi?   Kendi başlarına da gelene kadar ses çıkartmamaya vicdanları razı olacak mı? Bir gün  dünyada kalan son canlı da bir katliama kurban gittiğinde katili neye ulaşacak, bütün dünyanın hakimiyetine mi?



     Ne olursa olsun kimse susmasın; çocukların, kadınların, hayvanların ,canlıların hakkını arayın . Birlikte arayalım. Hakimler savcılar psikologlar el ele verip adaleti arayalım.  Bir şeyleri değiştirelim . Cahilliğimizi yenelim. Birlik olalım karşımızda dikilenlere , çocuklarına ilgi göstermemiş insanlara masallar okuyalım. Adaletin ne olduğunu bilmeyen insanlara adil bir şekilde yaşayarak öğretelim. Böylece pek çok şeyi değiştirebiliriz.


  Sadece çocuklar değil hiçbir canlı tacize , tecavüze , şiddete ve istismara uğramayı hak etmez fakat bu suçları işleyen insan müsveddeleri ağır bir cezayı hak eder. Hakim ve savcıların ellerini vicdanlarına koyarak ve empati kurarak karar vermelerini diliyorum....

27 Haziran 2021 Pazar

YAZMAK YA DA YAZMAMAK !

 

   Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet'ten bir alıntıyı biraz da değiştirerek konuya giriş yapmak istedim. ”Yazmak ya da yazmamak işte bütün mesele bu!”  Duygu, düşünce , bilgi gibi oluşumların aktarılabileceği bir olanak aslında yazmak. Sosyal bir mecrada yayımlamak ya da kitap çıkartmak için yazmasanız bile-kendiniz için-  bir şeyler yazıyor olmak zihinsel bir terapidir.

 Peki bu terapiyi işkenceye çevirmeden yazmak mümkün müdür? Yazmak ne gibi bir işkenceye dönüşebilir ki diyorsanız, sanırım şöyle açıklanabilir: “ Yazdıklarım çok basit şeyler bunu herkes yazabilir, şu cümleyi eklemeyeyim yanlış yönlere çekilebilir .Ya yazdığım bir şey ileride iş hayatımda ya da herhangi bir alanda karşıma çıkarsa ve bu durum hayatımı olumsuz etkilerse vb. bir sürü kısıtlamayı zihin duvarlarınıza örerek kendinize bir otosansür koymuş oluyorsunuz. Aslında yazsanız belki de ortaya harika cümleler çıkacak fakat kendinizi bu sebeplerden ötürü kısıtlıyorsunuz. Bir yandan da haklı olarak korkuyorsunuz çünkü söz uçacak ama yazı kalacak. Yani bir şekilde kendi düşüncelerinizi kalıcılaştırmış oluyorsunuz.

E şimdi ben bu bahsettiğim korkuları yaşamıyor muyum da blog yazmaya karar verdim? Aslında yaşıyordum ama kendimce bir şekilde göz ardı etmeyi-şimdilik- başardığımı düşünüyorum. Nasıl mı?    "Türkiye kitap okuma oranının dahi çok düşük olduğu bir ülkeyken kim benim blog yazılarımı okur ki? "Tohumunu toprağa atıyorsunuz ve köklenmesini bekliyorsunuz. Bu düşünce üzerine yıkılabileceğiniz kadar köklendiğinde de bir blog hesabı açıp istediklerinizi yazabiliyorsunuz. İşin şakası bir yana bu konuda daha çok yeniyim artılarını ve eksilerini yaşayarak öğreneceğim. Lise yıllarındaki amatör yarışma yazılarımı saymazsak şu ana kadar hiçbir yazdığım metni bir yerde paylaşmadım ve yayımlamadım. Konfor alanımın dışına çıkarak ve eleştirilere de açık olarak bu deneyimin içine bir dalış yapıyorum. Yazmaktan keyif aldığımı düşünürsek bu yeni yolculuğun da beni bir hayli keyiflendireceğini söyleyebiliriz. Tabi siz ne kadar keyif alırsınız bilemem. – siz demek de bir garip oldu ama alışırım zamanla- 



  Neden yazıyorsun? Niye blog hesabı açtın ? Diyecek olursanız annem için açtım. Yazdıklarımı okusun diye .Çünkü zaten annemden başka birinin – şans eseri tıklamadıysa tabi- benim yazdığım şeylere rast gelip okuyacağını düşünmüyorum. Kendim için yazıyorum, kendim için okuyorum. Çünkü seviyorum.

  Eğer sizin de yazmak hakkında bazı tereddütleriniz ve korkularınızı varsa işe hemen temiz bir sayfaya öncelikle kendiniz için sonra da belki profesyonel anlamda bir şeyler yazarak başlayın. Nasıl olsa Türkiye’de yaşıyoruz.  Eğer popüler bir yazar olmak gibi bir niyetiniz yoksa ve şansınız yaver giderse yazdıklarınızı kimse okumayacaktır rahat olabilirsiniz.

O zaman hadi bakalım yazma serüvenimize başlayalım .  

Adı:Kadın Öykü Seçkisi

  "Adı: Kadın Öykü Seçkisi"  Bu öykü seçkisine katılırken kazanabileceğime dair bir ümidim yoktu. Şansımı denemek istedim. İy...