Translate

tuğbadoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tuğbadoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2023 Salı

Bir Mektup



“Belki hayat bir şeye başlama çağrısı yapıyordur. Var oluşun evet ve hayırının uyandırdığı duygular, her türlü yolculuğa başlamak için iyi bir nokta. Doğmak için doğru zamanı bekleyen bir canlı gibi kısıtlamalar da kendinden başka bir şey olarak doğacağı anı bekliyor.

 Güneş adillerin üzerinde olduğu gibi adaletsizlerin üzerinde de ışır. Sevinç bize dışarıdan verilmez. Birini ancak dışından topladığı sesler kurtarabilir. Henüz hiçbirimizin burada olmadığı bir zaman vardı. Kozmik başlangıç.  Ama insanlar gerçek ve doğrunun ne olduğunu bilemiyor, sadece her yeni durumda ne olmaları gerektiğine karar verebiliyor.

 Hatırlanamayacak kadar acı veren şeyler var. Çocukluk gibi. Dolmak isteyen daireler var. Bir bardak su almak için ayağa kalkan biri pencerenin önünden geçtiğinde ışıkta hızla dağılan toz zerrecikleri var.

 Zamanın başlangıcında içimize bir yaratılış fikri mi yerleştirildi. Neye dönüşeceğimizi bizi yoğururken ellerinde bilen bir çömlekçi tarafından.

 Affetmek yakıcı bir şeydir, ateşle çalışır. Artık ihtiyaç duymadığım şeyleri yakar. İnsan ancak artık ihtiyaç duymadığı şeyleri affedebilir. Lütuf nehri asla kurumaz derler. Bu nehir asla kurumaz. Sanmam.

 İçimden bir ses sana ne verilirse verilsin yeterli olmayacak çünkü bütün bunları içine koyacağın bilinçle şekillenmiş bir kabın yok diyor; her şey dağılıp dökülüyor. Aslında her karşılaşmanın aynı zamanda bir yok olma demek olduğunu ben zaten biliyordum. Kendimin başka bir versiyonunun daha yok olma anı. Deri değiştiren bir sürüngen gibi ayrılırken içimden yeni bir şey çıkıyor, yaşamaya bununla devam ediyordum. Aslında bu herkes için de böyle.

 Bir zaman açılmaya davet edilmiş bir şey şimdi neden kapansın? Çünkü hayat bunu gerektiriyor derler. Bir kapının aniden açılması, durgun bir merkezden daireye doğru yavaşça açılma, yara dokusunun kapanması, isteksiz ve eksik taraflarını onurlandırmak için işleyen sallantılar ve dönemeçler. Uçurumun tavanı. Eninde sonunda onu yok edeceksem kendimi neden inşa edeyim? Kendimle ilgili daima yanlış şeyler öğrendim. Benden öncekilerin sesini içimde taşıyarak. Tümüyle yeni bir bakma yolu arayarak ve onu bulamadan. Baktığımda bakan neydi? Konuştuğumda konuşan, yürüdüğümde yürüyen, sarıldığımda sarılan, ağladığımda ağlayan, yediğimde yiyen, uyuduğumda uyuyan, uyandığımda uyanan? Bende kendini arayan neydi? Böyle böyle bir şey yapmaktan korkar hale geldim. Bazen bir gün her şeyi anlayabileceğim düşüncesine kapılıyorum, her şeyi, hem de en ince haliyle. Olmanın yeni bir yolunu bulup sonra hemen unutuyorum. Bilme şeklim o kadar hatalı ki bana hiçbir kılavuz, hiçbir kitap yardımcı olamıyor. "Geçmişi unut. Yalnızca devam et." "Senin dediğin olsun. " "Işığı değil gölgeyi takip ettin." "Geri dön. Geri ver. Bundan kimseye bahsetme."

 Hayat uzun bir başkalarının kavramlarıyla baş etme hikâyesi olmamalı. Olamaz. İçeride kalmam söylendi. Kaldım. Kendimi daha önce geçtiğim yollarla dengeledim. Ben, şeyleri başlatmakta mı, onları sonlandırmakta mı, yoksa sürdürmekte mi iyiyim? Bir doğam var ve ben yaşarken kendini yaratan ikinci bir doğam daha. Hep içeride kal diyen yolların sınırına yaklaştığımda bu defa göğsümde bir gücün harekete geçmek için toplandığını duydum. Hiçbir şey yeterli değildi evet ama her şey çok fazlaydı. Ne zaman bir şeyi görmek istesem, gözlerimi o şeyin bedenime yerleşmesi için oyulmuş iki delik olarak kabul ettim. Etmeyen göremez. Ama ben sadece gören değil izleyen de olmak istiyorum. Bir çocuk ya da hayvan değilsem insanların gerçeği söylediğini nasıl bilebilirim? Gerçekten önemli olan nedir?

Sevgiyi anlamanın tek yolu sevmektir. Ölümü anlamanın tek yolu ölmektir. Bu düşünce acı yaratıyorsa da acı, hissizlikten iyidir. Var olmanın tadına ve bir yoluna bakmalı ama ona bağlanmamalı. Bütün izlenimlerden kaçmalı. Geride herkesin hafızasında canlanacak zarif bir beden bırakmalı. Kendinin fikrini, adının hatırasını. Hayatın çokluğu başımı döndürdü. Zirve ve dip. Varoluşun sorun çözmek sokağı. Kaderin tamamlanması. Muhafız. Olaylar bana hâkim oldu.

 

Derinleşen her şey dikkat gerektirir. Dostların seni yarı yolda bırakabilir. Sütün İçinde süt, Suyun içinde su ve senin içinde sen varsın. Her şey kendi armağanıyla geliyor, dolaşıyor, bakışıyor, gidiyor. Olan oldu. Olanda hayır vardır derler. Sanmam. Tümüyle İnsan olmama yardım edecek şeyleri nerede bulabilirim? Mutlaka yıpranmış olacaklar. Acının eşlik ettiği derin sevgiye yani arzuya yaşama iştahına nüfuz edilmiş değil, olduğu yerde duruyor o, kendinden başka şeylere hayat vererek, hızlandırarak. Yine de bir şeyin yaşaması için illaki başka bir şeyin ölmesi mi gerekiyor. Bir kurtarıcıyı bekleyebilmek için önce kendini inkâr etmelisin. Sonra ortadaki her şeyi süpürecek ikinci bir rüzgâr gelir, toparlayarak süpürüp götürür. Güç yalnızca gizlice kullanılırsa kendini gerçekleştirebilir. Hareket ederek nereye varılabilir? Bu, yutulması zor bir ilaç. Yine de hatırlamaya, bilmeye, sevmeye ve aramaya çalıştım. Birçok defa birçok şeyi, birçok yeri, birçok kişiyi bütün ihtiyaçlarımın sığınağı sandım. Daima yanıldım. Saat bozuldu, makinist öldü. Öyle olmalı çünkü zamanın dışına atıldım. Anlaşılmayacağını bile bile tonlarca şey yaptım. Yollara çıktım, başkaları için yeni yollar hazırladım. Bıraktığımı zannettiğim her şeye tekrar tekrar saplandım, yol üzerinde durmadan geriye katlandım. Görünmez bir elin itmesiyle oldu bu.

Ama hiçbir şey tam olarak tekrar elde edilemez. Her seferinde gizemli bir yan yol, yeni bir kapı belirir. Başlangıç ve son çok önemlidir. Parlaklığının sınırına varan bir yıldız dönerek kendi içine çöker. Kutlamalı. Rahatlamalı. Teslim olmalı. Nefesimin bedenine dokunan çok ince bir zımparaya benzediğini söylemiştin. "İstersen cila bezi de diyebilirsin." Durmak ve yön değiştirmek için doğru zaman geldi. Ritme geri dönüyorum. Başkalarının odalarını temizlemekten usandım. Ateşi izleyeceğim. Ve küllere üfleyeceğim. Gerekirse kederleneceğim. Merhamet ve tesellinin kaynağına doğru yürüyeceğim. Başka bir oyuna, başka bir odaya, başka bir yere gideceğim. Köklerimi yerinden söküp saplarımı etrafa serpeceğim. Yeni bir yer inşa edeceğim. Tüm borçluların borçlarını sileceğim, yeryüzünün bütün topraklarını pay edeceğim, herkesi akşam yemeğe davet edeceğim. Hayata katılmam talep ediliyor. Bir dairede diğerleriyle biz araya gelmem isteniyor. Ama bana söyleyebilir misin bunun ne yararı var? Bir şey gerçekten değişebilir mi?

Hatırlıyorum, kalp genişledikçe hayatın bahçesi de çiçekleniyordu. Aynı anda sayısız büyüme küçülme, azalma artma, çiçeklenme, çürüme. Baş döndürücü bir başlama hevesi. Asla kolay olmadı. Dayanıklılık gerek. Sebat şart. İnsan hayatı boyunca sadece acıyı ve kaybı yaşar. Direnmek kalbin içinde çelişkiler yaratır. Şu anda her şey bana parlak, canlı ve zeki görünüyor. Galiba her şey evrenin başlangıcında da tıpkı böyleydi. Daralma. Açılma. Parlama.

Göçebe yaşantısına dönemem. Dönemeyiz. Yanlışsız bir biçimde var olmayı bilmiyorum. Hayat beni devam etmeye çağırıyor. Bildiğim tek biçimde devam edeceğim. Tamam. Ben, üzüntüden kaçmayı seçiyorum.

N.”

 Bu yazı intihar mektuplarının o kasvetli havasının aksine son derece öz farkındalıkla dolu bir yeniden doğuş seremonisi aslında. Kendinin farkında ve artık ne yapamayacağına karar vermiş bir insanın mektubu. Varoluşunu çeşitli sorularla en sona anına kadar sorgulayan, cevaplar bulamasa da vazgeçişin tatlı huzuruna eren son derece narin bir ruh. İlk okuduğumda bunun intihar mektubu olduğunu kavrayamamıştım çünkü sebebini anlayamadığım bir şekilde yaşam dolu ve gerçeklerle bezeliydi. Ne yazık ki gerçekler her ruha eşit hissettiremediğinden ve hassas kalplerin en büyük düşmanı olduğundan dayanılamaz bir ağrıya dönüşebiliyor. Bu ağrıya dayanabilenler, dayanamayanlar ve dayanabileceği halde bunu yapacak gücü kendinde bulamayanlar için nihan bu mektubu bıraktı.

 Bu mektup kimileri için kasvetli ve son derce depresif olabilir. Ama içinde taşıdığı derin anlamlara bakılacak olursa çok da iyi bir ders veriyor. Yaşamaya farklı perspektiflerden bakıp analiz yapıyor. Bu analizin sonucunda Nihan bir sonuca erişti ve unutulamayacak bir kitap karakteri olarak adını sonsuza yazmaya karar verdi.

Bu mektupta kendinden bir şey bulabilenlere ve Nihan’a….

3 Eylül 2022 Cumartesi

TUĞBA DOĞAN- NEFASET LOKANTASI

 

 Kitap 3 bölümden oluşuyor: 1.bölümde Türkiye’den gidecek olan Salih için nefaset lokantasında bir veda yemeği veriliyor. 2.bölümde Salih’in sevgilisi nihanla olan ilişkisi anlatılıyor.3. bölümde de Salih’in çocukluğundan bahsediliyor.

 Kitap nefaset lokantasının sahibi Afitap hanımın Salih’e veda yemeği vermesiyle başlıyor. Salih müdavimi olduğu bu lokantada yemeğini yerken Afitap Hanım mutfakta ani bir şekilde ölüyor.  Cenazeye katılanlar hayatlarında belki ilk defa şahit oldukları bir eşekarısı istilası yaşıyorlar. Salih Afitap hanımın miras olarak lokantayı kendisine bıraktığını öğreniyor. 16 yıldır çalıştığı gazeteden bir arkadaşı yüzünden kovulan Salih ne yapacağını bilemediği bir lokantayla kalakalıyor.

 2 yıllık sevgilisi olan nihanın intihar haberini alan Salih, kendisini ölümle aldatılmış gibi hissediyor. Varoluşsal sancılar çekiyor ve buralardan gitmek istiyor.  Roman ilerledikçe anlıyoruz ki Salih sadece işten kovulduğu ve ülkenin durumunu beğenmediği için değil, hayatta tutunacak dallarını; annesini ve çok sevdiği nihanı kaybettiği için gitmek istiyor. Afitap hanımın ölümüyle gidişini ertelemek zorunda kalan Salih bu süreçte geçmişini hatırlıyor. Kalbi düşünüyor ve çocukluk yıllarında annesiyle geçirdiği zamanları hatırlıyor. Babasının metresi olan annesini, eve çok sık gelemeyen babasını ve kendi icat ettiğini söylediği yağekmekşekeri hatırlıyor.


Çocukluktan itibaren anne ve babasız büyümek zorunda kalan Salih, çok eğlendiği Nihanı da işini de kaybedince gidemediği bu ülkede kalmayı da beceremiyor.  Çözemediği sorunlarıyla, peşini bırakmayan geçmişiyle ortada kalıyor. Kaybettikleri yüzünden gitmek isteyip de gidemeyerek kendini cezalandırıyor Salih. Bir nevi intihar ediyor.

Çokça sorgulamayla ve monologlarla dolu bir kitaptı. Neredeyse her yerin altını çizdim. Salih tüm kitap boyunca Brezilya’ya gidemedi belki ama geçmişine doğru adım adım gitti. Asıl gitmesi gereken yerin kendi derini olduğunu öğrendi.  Ne kadar acı verirse versin geçmişte yaşanan her şeyin bir gün hatırlanmak için kapalı kutulardan-hafızadan- çıkabileceğini gösterdi. Gidebilmeyi değil hatırlamayı değerli kıldı.

Tuğba Doğana verdiği bu güzel eserden ötürü çok teşekkür ediyorum.

ALINTILAR:

"Dünyayı anlamaya ilk heves ettiğinde çok okuma, çok düşünme kafayı üşütürsün dediler. Direnip devam ettiyse ergenliğinde şuna bak, çıktığı kabuğu beğenmiyor dediler. Devam edip yetişkin olduğunda ne oldu hani o kadar kitap okudun bir baltaya sap olabildin mi, bak şimdi tutunamayanları oynuyorsun dediler. Kimse bütün değerlerin ucuzlaştığı bir ortamda tutunmanın en iyi ihtimalle onursuz bir beceri olduğundan bahsetmedi."

"Dünyadan alacağı olduğunu düşünenle dünyaya verecekleri olduğunu düşünenlerin farkı, sadece baktıkları yerin farkı, onlar dünyanın umrunda değil, dünya dünya olmaya, hep aynı şekilde dönmeye devam ediyor ama bir tek devran bir türlü dönmüyor."

"Varoluşu anlamsız bulanları anlamıyordu. Ona göre varoluşun sorunu nihayetinde anlamsız değil aşırı anlamlı olmasıydı. Katlanması zor olan da anlamsızlığı değil sonsuzcasına uzayıp giden anlamlarıydı."

"Böyle yaşamaktan yoruldum. İşte bundan gideceğim ben. Buradan. Bu zehirlenmiş topraktan."

“Sen hiçbir zaman gerçekten gitmek istemedin. Sen sana gelinsin istedin.”

Herkesin bir gizli nakaratı vardır. Ömrü boyunca gizliden hep onu söyler.

Benim hayatım bu değil, olamaz. Bir gün bir şey olacak, bir şey kökten değişecek ve gerçek hayatım başlayacak, ben de onu yaşayacağım, yaşarken de diyeceğim ki hah işte buydu.

“Hayatın boyunca kimseye efendim deme oğlum. İnsan efendi değildir.”

"Kıyamet bile tam kopamıyor. Ya da belki kıyamet aslında böyle bir şeydir. Bir seferlik, devasa ve kimseyi kayırmayan felaket değil de gündelik hayatın içinde devam eden, garip, minik düzensizlikler olarak çalışan, her gün yeni bir yere sinip orayı halleden bir şeydir."

“Sevgiyi anlamanın tek yolu sevmektir. Ölümü anlamanın tek yolu ölmektir. Bu düşünce acı yaratıyorsa da acı, hissizlikten iyidir.”

"Pişmanlık ve utanç bizi insanlaştırır."

Kimse yola çıkarken olduğu halde kalmadı. Mazlumlar zalim, âşıklar hain, mücahitler müteahhit ve gariban galip oldu. Hayaller hüsran, hayatlar berbat oldu.

İnsanın evi kitaplarının olduğu yerdir.

“İnsan hayatı boyunca sadece acıyı ve kaybı yaşar.”

“Önce niyetler zehirlendi. Sonra sözler ve eylemler zehirlendi. Arada kelimelere saldırıldı ve kelimelerin ruhları zedelendi. İnsanlar ahmaklaştıkça ahmaklaştı. Hiçbir şey yapamadık. İçinde durarak ve bedenlerimizi yakalamasına izin vererek büyük bir çürüme tarihi yarattık.”

"Hiçbir şeye geç kalınmaz, her şey kendi zamanında olur."

Adı:Kadın Öykü Seçkisi

  "Adı: Kadın Öykü Seçkisi"  Bu öykü seçkisine katılırken kazanabileceğime dair bir ümidim yoktu. Şansımı denemek istedim. İy...